Bizlere Divan Edebiyatı’nı sevdiren, tarihi romanları büyük bir kitle tarafından ilgiyle okunan güçlü kalem Prof. Dr. İskender Pala yeni romanı A-71’de geçmişe olduğu kadar geleceğe de bakıyor. Roman, ana karakterin hem mekânda hem de zamanda yolculuk ettiği bir kurguya sahip. Çok uluslu kurumsal aktörler ve onların dünyayı değiştirmeye yönelik projeleri de romanın ana damarlarından…
İskender Pala, yeni kitabı A-71’i, Akşam Gazetesi’nden Hale Kaplan’a anlattı.
Yeni kitabınız A-71, form olarak önceki kurgularınızdan ayrışıyor. Şimdiye kadar daha çok tarihsel atmosferlere yönelmişken bu kez hikâyenin bir ayağı okura gelecekten sesleniyor ve gerilim de daha öne çıkan bir unsur. Bu değişikliği sizin açınızdan gerekli kılan neydi?
A-71 çıktığında karşılaşacağımı bildiğim ilk soru buydu. Bazı okuyucularımın çok şaşıracağını, bazılarının da bunu İskender Pala yazmış olamaz diyecek kadar ileri gideceğini tahmin ediyordum. Çünkü okuyucum benden hep tarihi kurgular ve romanlar bekledi; ben de bu kitabıma kadar onları hiç yanıltmadım. Lakin bu kitaptaki sancım insanlığın ürkütücü bulduğum geleceğiydi ve okuyucumla bunu paylaştım. Ortadoğu’da yaşanan bunca türbülans, Silikon Vadisi’nden dünyaya empoze edilen üst akıl dayatması, FED ve dünyayı el altından yöneten birtakım örgütler, Siyonizm veya Evangelizmin açıktan açığa deklare ettiği hedefleri vb. tarihten bir konuyla anlatılabilecek kıvamda değildi. Geleceğe dair fikirleri gelecek dünyanın sosyal hayatı içinde değerlendirmek çok daha isabetli olacaktı. Bu yüzden A-71 geçmişe de geleceğe de uzanan bir kurguyla ortaya çıktı.
ÜST AKIL OYUNLARI
A-71, ana karakterin hem mekânda hem de zamanda yolculuk ettiği bir kurgu. Bu yolculukların ve farklı zamanların karakterde neden olduğu çatışmalar, benzer tecrübeler yaşamamış okurda da karşılığını buluyor. Bunu mümkün kılan ne?
Roman kahramanının geçmişte ve gelecekte anlam kazanan kimliği, karakteri ve düşünce biçimi kalem sahibine bir kıyaslama imkanı tanıyor ve üç yüz yıl önceki anlayış ile yüz yıl sonraki anlayışın hem seyrini, hem değişim sebeplerini izah edebilmesine imkan tanıyor. Söz gelimi çağlara göre kalp ile akıl çatışması/uyuşumu, ahlak anlayışı, iyilik değerlendirmesi, vicdan vb. erdem veya düşüklük kaynaklarının temellendirilmesi bu sayede mümkün olabiliyordu. Benim romandaki amacım insanlara Ortadoğu’ya dair uyanışlar sunmak, insanlığın geleceğine ilişkin sorular sordurmak, onları Siyonist İsrail veya onun uzantısı Amerikan üst aklının oyunlarına uyandırmaktı. Bunları anlatabilmem için roman konusu tarihte ve siber dünyada bir gerilim olarak ilerledi. Okuyucularımın bazıları muhtemelen alıştıkları bir İskender Pala romanına benzetemeyecekler ama kitabı okuduklarında tarihi romanlarımdan daha az yararlı, heyecanlı ve sürükleyici bir kitap olmadığını göreceklerdir. Sonuçta okuyucuma güveniyorum.
SEMBOLLER GİZLİ DEĞİL
Romanda ana karakterin iç ve dış çatışmalarına tanık oluyoruz. Karşısında çok uluslu kurumsal aktörler ve onların dünyayı değiştirmeye yönelik projeleri var. Amerikan romanlarında sıkça karşılaşsak da Türkiye’de pek aşina olmadığımız bir biçimde bu aktörleri sembollerin ardına gizlemek yerine adlı adınca zikretmenizin özel bir nedeni var mı?
Sevgili Hale Hanım, hakikati söylemek gerekiyorsa neden doğrudan değil de sembolik dille anlatayım? Bugün geleceğin dünyasını şekillendiren birtakım şirketler, akıllar veya patronları herkes zaten biliyor. Bill Gates veya Elon Musk’ı perdelemenin, Evangelizm veya Siyonizmi sembolle anlatmanın Twitter veya Facebook’u kelimelerin arkasına saklamanın bence bir gereği yoktu. Herkesin bildiğini söyledim; malumun ilamı yani.
AKIL-KALP REKABETİ
Akıl ve kalp arasındaki rekabet romanın bütününe hâkim. Esas olanın ikisinden birinin galibiyeti olmadığını Nasuh Efendi aracılığıyla vurguluyorsunuz. Peki sizce günümüz şartlarında böyle bir dengenin kurulması mümkün mü?
Ben romanımda dünyanın geleceğini planlayan, tasarlayan ve şekillendirenlerin akıl ile bunu yaptıklarına itiraz etmiyorum, bilakis, kalbi masadan silmemeleri gerektiğini ısrarla söylüyorum. Bilgisayarların donatılmış en mükemmel akılla hareket etmesi elbette insanlığın yararınadır. Bugün dijital evren olmasa bankacılık, kamu yönetimi, iktisat, borsa vs. allak bulak olabilir. Bir hekimin İstanbul’dan bilgisayar teknolojisiyle Diyarbakır’da kalp ameliyatı gerçekleştirmesine kim itiraz edebilir? Benim A-71’de önerdiğim şey, bütün bunlar olurken kalbimizin de farkında bulunmak. Bilgisayarlara duygu programı yüklemekten söz etmiyorum, hayır, bilgisayarı kullanan insanın kalbiyle bağı koparmamasını şart koşuyorum. Yoksa geleceğin insanlığı dijital dünyada bir köle gibi yaşayacak, acı çekecek ve tehlikelerle karşılaşacak. Şimdiden karşılaşmaya başladık bile…